İnatçı, Söz Dinlemeyen Çocuğa Nasıl Davranmalı? Öğrenmenin Dönüştürücü Gücü Üzerine Pedagojik Bir Yaklaşım
Bir eğitimci olarak, her çocuğun içinde keşfedilmeyi bekleyen bir öğrenme potansiyeli olduğuna inanırım. Öğrenme, yalnızca bilgi edinme süreci değildir; aynı zamanda kişiliğin, duyguların ve davranışların şekillenmesidir. Bu nedenle, inatçı ya da söz dinlemeyen bir çocukla karşılaştığımızda, onu değiştirmeye değil, anlamaya çalışmalıyız. Çünkü her davranış, öğrenmenin görünmeyen bir yüzüdür. Peki, bir inatçı çocukla nasıl bir iletişim kurulmalı?
İnatçılık Bir Direniş Değil, Bir Öğrenme Biçimidir
Psikoloji ve eğitim bilimleri açısından bakıldığında, çocukların inatçılığı çoğu zaman bir özerklik arayışıdır. Özellikle 2-6 yaş arası çocuklarda “ben yapacağım” dönemi, gelişimsel olarak son derece sağlıklı bir süreçtir. Jean Piaget’nin bilişsel gelişim kuramına göre, bu dönemde çocuklar çevreyle etkileşim kurarak kimliklerini tanımlarlar. Yani çocuk, sınırları test ederek öğrenir.
Bir çocuk söz dinlemiyorsa, aslında “beni duy” diyor olabilir. Bu davranış, otoriteye meydan okuma değil, kendini ifade etme çabasıdır. Pedagojik bakış açısı bize şunu söyler: Çocuğun inadı, öğrenme isteğinin bir başka biçimidir. Onun bu direncini kırmaya çalışmak yerine, yönlendirmek gerekir.
Davranışın Ardındaki Mesajı Okumak
Her davranışın bir nedeni vardır. İnat, bazen duygusal bir ihtiyacın ifadesidir. Davranışçı öğrenme teorileri bu noktada önemli ipuçları sunar. B.F. Skinner’ın ortaya koyduğu pekiştirme ilkeleri, çocuğun davranışlarının çevresel tepkilere göre şekillendiğini belirtir. Eğer çocuk, inatçı davranışıyla dikkat çekiyorsa, bu davranış farkında olmadan pekiştiriliyor olabilir.
Bu durumda ebeveyn ya da öğretmen, çocuğun davranışına tepki vermeden önce şu soruyu kendine sormalıdır:
“Bu davranış bana ne anlatıyor?”
Çocuk bazen sadece “ben buradayım” demek ister. Onu cezalandırmak yerine, duygusunu tanımak ve ifade etmesine yardımcı olmak gerekir. Çünkü duygular tanındıkça sakinleşir, bastırıldıkça büyür.
Pedagojik Yaklaşımlar: Otorite Değil, Rehberlik
Modern eğitim anlayışı, otorite merkezli değil, rehber merkezli bir yaklaşıma dayanır. Maria Montessori’nin “çocuğu izleyin” ilkesine göre, çocuk kendi öğrenme yolunu bulmak için özgür bırakılmalıdır. Bu özgürlük, sınırsız bir serbestlik anlamına gelmez; aksine çocuğun kendi sınırlarını deneyimleyerek öğrenmesini sağlar.
İnatçı bir çocuğa “yapma” demek yerine, “nasıl yapabileceğini” göstermek çok daha etkilidir. Yapılandırmacı öğrenme yaklaşımı da bu fikri destekler. Öğrenme, dışarıdan verilen bilgiyle değil, bireyin kendi deneyimleriyle oluşur. Dolayısıyla çocuk inat ettiğinde, bu onun kendi düşünce sistemini kurmaya çalıştığının bir göstergesidir.
Eğitimciler ve ebeveynler için asıl mesele, bu süreci sabırla gözlemlemektir. Çünkü inat, öğrenmenin doğasında vardır. Her çocuk önce karşı çıkar, sonra anlamlandırır; önce direnir, sonra kabullenir. Bu bir gelişim döngüsüdür.
İletişimin Gücü: Dinlemek, Düzeltmekten Daha Etkilidir
Bir çocukla iletişim kurarken en sık yapılan hata, onu hemen “düzeltmeye” çalışmaktır. Oysa etkili iletişim, dinlemeyle başlar. Çocuğun neden söz dinlemediğini anlamak, sorunu çözmenin ilk adımıdır.
Carl Rogers’ın hümanist yaklaşımı, empatik dinlemeyi temel alır. Çocuğun duygularını yargılamadan kabul etmek, onunla güven ilişkisini güçlendirir. Çünkü çocuk, anlaşıldığını hissettiğinde direnmekten vazgeçer.
Bu noktada ebeveynlere ve öğretmenlere düşen görev, sabırla gözlem yapmaktır. Çocuğun davranışına değil, davranışın kökenine odaklanın.
“Bu inat, hangi ihtiyacın ifadesi olabilir?”
Bu soruyu kendinize her defasında sormak, eğitimin dönüştürücü gücünü ortaya çıkarır.
Toplumsal ve Kültürel Boyut: İnatçılık Üzerine Düşünmek
Toplumlar, çocuklara dair tutumlarında kendi değer sistemlerini yansıtır. Geleneksel toplumlarda itaat, saygı ve sessizlik makbul davranışlardır. Oysa çağdaş eğitim anlayışı, sorgulayan ve kendi kararlarını verebilen bireyler yetiştirmeyi hedefler. Bu bakış açısından, “inatçı” çocuk aslında potansiyel bir düşünürdür — sorgulayan, eleştiren, kendi fikirlerini savunan bir birey.
Dolayısıyla, bir çocuğun söz dinlememesi, bazen onun bağımsız düşünme becerisinin göstergesi olabilir. Eğitimcinin görevi, bu potansiyeli bastırmak değil, yönlendirmektir. Çünkü her “inat”, doğru rehberlikle “yaratıcılığa” dönüşebilir.
Sonuç: Öğrenmek, Direnmekle Başlar
İnatçı, söz dinlemeyen çocuklara nasıl davranmalı sorusunun tek bir cevabı yoktur. Ancak temel ilke şudur: Anlamadan yönlendirme, yönlendirmeden önce dinle.
Çocuğun direncini bir hata değil, bir öğrenme fırsatı olarak görmek gerekir. Çünkü her inat, bir keşfin başlangıcıdır.
Şu sorularla bitirelim:
Çocuğunuzun inadı, hangi öğrenme isteğini saklıyor olabilir?
Ona söz dinletmeye mi çalışıyorsunuz, yoksa onu anlamaya mı?
Belki de öğrenmenin dönüştürücü gücü, bu soruların içinde gizlidir.